HALI TARİHİ

HALICILIĞIN TARİHİ GELİŞİMİ

Halı, hepimizin yakından tanıdığı, evimizin köşelerini süsleyen önemli eşyalardandır. Ayaklarımızın altına serildiğinden mi nedendir, genelde halı deyip geçeriz. Halıyı aslında bir dünya haritasına benzetebiliriz. Dünya coğrafyasındaki gibi birçok kültürü, birçok medeniyeti, farklı renkte ve şekilde birçok topluluğu içinde barındıran bir dünya haritasıdır.

Halıcılık tarihinin bilinen en eski halısı olan Pazırık Halısın'da kullanılan Hun Gülü -Türkmen Gülü motifi çeşitli zamanlarda Buhara Gülü, Neben Gülü, Salur Gülü isminde çeşitli formlar almış, Selçuklu ve Türkmenlerde "sekizgen" gül motifine dönüşmüştür. Günümüzde çapraz çiçek motifi adıyla anılan bu motif Anadolu'da çok yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.

Halıda, anş dikine atılan iplikler, argaç ise yatay olarak atılan ipliklerdir. Anş ve argaç kelimeleri çok eski ve yaygın Türkçe sözlerden olup; yüzyıllardan beri aynı anlamda kullanılmıştır.

İnsanın yaradılışında var olan etkileşim olayı birçok alanlarda olduğu gibi, halı üzerinde de olmuştur. Bu toplumsal gücün kimse tarafından engellenemeyeceği herkes tarafından aşinadır. Orta Asya'dan göç ederek çeşitli bölgelere yayılan ve oraları yurt edinen insanımız, dedelerinin bıraktığı mirasa en az onlar kadar sahip çıkmışlardır.

Halı; atkılarının atılmasından sonra (arka iplikleri) üzerine desene göre istenilen hav yüksekliğinde iplerin geçirilerek düğümlenmesi ile yapılan ev içinde ve genellikle yer örtüsü olarak kullanılan eşyadır. Bazı evlerde de duvarda görülür. Kilimle halı bir birinden farklıdır: Kilim ince bir halı tipidir. Dünyada bilinen ilk halılar Orta Asya'da Türkler tarafından dokunmuştur.

Günümüze ulaşmış en eski halı, bir İskit prensinin donmuş mezarında bulunmuştur. Halı bir buz kütlesinin içinde tamamen donmuş olduğundan dolayı bozulmadan günümüze kadar ulaşmıştır. Dünyada bilinen bu en eski havlı halı, yün olup MÖ 5.-4. yüzyıldan kalmadır ve Pazırık (Pazyryk) Vadisi'nde bulunduğu için "Pazırık Halısı" olarak adlandırılmıştır. Bu halı Sergei Ivanovich Rudenko tarafından 1949 yılında bir Sibirya höyüğünde yapılan kazı sırasında bulunmuştur. Bu halının kökeninin Sibirya'da yaşayan Türki gruplara, İskitlere veya Persli Ahamenişlere dayandığı söylenmektedir.

Pazırık Halısı - Hermitage Müzesi (St. Petersburg) bulunan ilk halı, 183x200 santimetre boyutundadır ve her metrekaresinde yaklaşık olarak 360 bin ilmek bulunur. Muhteşem bir yapıya sahip olan halının ilmek yoğunluğu günümüzde birçok halı mağazasında satılan halılarınkinden daha yüksektir. Deseni çok zengin ve ilginçtir; ortasında 24 tane çarpı şeklinde figür vardır; bunların her birinde stilize edilmiş 4 nilüfer çiçeği vardır. Bu kompozisyonu grifinlerle çerçevelenmekte ve bunu 24 ala geyiklik bir sınır izler. En geniş sınırında yük atı ve insan figürleri, orta kısmında bir kurdele motifi vardır. Halının bir zamanlar parlak olan kırmızılarının, lacivertlerinin ve yeşillerinin artık solmuş olmasına karşın, o zamanlar oldukça canlı oldukları anlaşılmaktadır.  

Halı insanların rahat ve sıcak bir zemin arayışı sonucu ortaya çıkan ve ev dekorasyonunda önemli bir yer tutan bir malzemedir. Tarihi ise insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanlar önce sıcak bir zemin yaratmak amacıyla hayvan postlarını kullanıyorlardı. İhtiyaçları arttıkça, ihtiyaçlarına uygun post bulamadıkları için, post taklidi yaygılar ürettiler. Zamanla sevdiklerini de desenleştirerek, bugünkü halının kaba örneklerine ulaştılar. Kısaca halı insanoğlunun doğaya karşı ve doğayı kendine uydurma mücadelesinin ilk ürünlerindendir.

Günümüze kadar gelen halı, yaşantımıza ekonomik, sosyal ve kültürel olarak önemli bir yer tutar. Gerek Türklerdeki, gerekse doğu ülkelerindeki ev dekorasyonundaki başlıca unsur halı ve kilimdir. Günümüzde modern teknolojinin sınırsız avantajlarını kullanan halı sektörü kendini sürekli yenilemektedir. Her yıl yeni trendlerin, kalitelerin ortaya çıktığı halı sektörü yaratıcılığın sınırlarını zorlamaya devam etmektedir.

Halının Tarihi

Halıcılığın günümüze gelinceye kadar hangi tarihlerde, nerelerde, kimler tarafından, ne şekilde dokunduğunu, arkeologların kazılarından elde ettikleri halı kalıntılarından ve bu alanda araştırma yapan bilim adamlarının çalışmalarından öğrenmekteyiz. Kazılardan elde edilen halı parçalarından, halının hangi zaman diliminde kimler tarafından dokunduğunu ve nasıl bir kalite özelliğine sahip olduğunu araştırmacılar ortaya koymuşlardır. Bu araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre halıcılık eski tarihlerden bu yana boyamada, desende, düğüm tekniğinde ve ebatlarda gelişme göstererek günümüze kadar gelmiştir. Bu değişimlerin bir kısmı teknolojideki gelişmelere paralel olarak ortaya çıkmıştır.

Dünya tekstil tarihinde yaklaşık 3000 yıldır temel yapısı değişmeden bu güne kadar önemini saklamış tek ürün el halısıdır. İlk zamanlar insanların yaygı ve örtü ihtiyaçlarını karşılamak için meydana getirdikleri halı, sonraları değerli bir sanat eseri olarak sarayları, mabetleri ve şatoları süslemiş, ressamların tablolarına konu olmuştur. El dokusu halıcılığın çok eski bir geçmişi vardır. Arkeolojik araştırmalara göre tarihsel devirlerde yaşamış insanlar; ağaç kabuğu ve liflerini örerek ilk dokumayı meydana getirmişlerdir. Diğer dokumaları tarihin akışı içerisinde, insanlar hayat şartlarına göre oluşturmuşlardır.

Türk Halıcılığının Tarihi

Ancak bunun yanında kalite açısından bir ilerleme olduğunu söylemek zordur. Çünkü en eski tarihlerde dokunmuş halıların kalitesine (düğüm sayısına) bugün dahi erişilmediğini görmekteyiz. Halıcılık insanlığın en eski el dokuma sanatlarından birisidir. Halıcılığın kökeni Milâttan önceki yüzyıllara kadara uzanmaktadır. Halıcılık Türklerin en eski el sanatlarından birisidir. Fakat Türk halıcılığının tarihi yeteri kadara bilinmemektedir. Bugün eski Türk halıcılığına ait bol miktarda malzeme bulunmaktadır. Bu malzeme İran, Hint,. Mısır, İspanya ve Çin halılarından daha fazla miktardadır. Ne var ki Türk halıcılığının geçmişine dair yeterli dokümana sahip değiliz. Halı ilmi ile uğraşanlar hep batılılar olmuşlardır. Türk araştırmacılar ise bu konuya pek az ilgi duymuşlardır. Batılı araştırmacılar devamlı olarak 16. Yüzyıl İran halılarını incelemişler, bu araştırmalarda hep İran kaynaklarından yararlanılmıştır. Türk halıcılığına dair yeterli miktarda yazılı kaynak ve doküman bulunmayışı, araştırmacıları İran halıcılığı sahasına çekmiştir. Diğer yandan İran’da 16. Yüzyılda halı sanatı ile minyatür sanatının birleştirilmesi araştırmacılarca ilginç karşılanmıştır.

Halıcılığı tarih içinde araştıran yabancı bilim adamlarının büyük bir çoğunluğu ön yargılı olarak konuya yaklaşmışlardır. Halıcılığın ilk yurdunun neresi olduğu konusunda, yabancı araştırmacıların değişik yorumları vardır. Bunlardan bir kısmı, Erzurum dolaylarında bir ermeni şehri olan Kalıklay’ı, diğer bir kısım araştırmacılar ise İran’ı halının ilk yurdu olarak göstermişlerdir. Ancak kazılar sonucu ortaya çıkarılan halılar bu fikirleri çürütmüştür. Şemsi takvimini 1327’nci yılında Abadan şehrinde çıkmış olan Ahbar-ı Hefte adındaki derginin 98. Sayısının ikinci sayfasında İslamiyet’ten önce İran’da halı dokunmadığı açıklanmaktadır. Diğer yandan İslâm Ansiklopedisi’nde iddia edildiği gibi, halı adının kalı kelimesinden meydana geldiği doğru değildir. Çünkü: Kalıklay’ın ikinci yarısını düşerek niçin kalı kaldığı ve kalı kelimesinin de nasıl halı olarak değiştiği ilmi bir şekilde açıklanamamaktadır. Bunun yanında halının ilk vatanının, İngiliz bilginlerinden C.Etatterssalla, Himalayalar’ın ve Hindistan’ın kuzeyindeki geniş topraklarda yaşayan göçebe halkın yurtları olarak kabul etmektedir.

Türkistan ile Sibirya arasındaki Pazırık yaylasında bulunan kurganlardan ilkel halı ve renkli keçe parçaları bulunmuş ve bu parçaların hiç bozulmadan buzlar içinde günümüze kadar geldiği görülmüştür. 1937 yılında Leningrad’da Rus İlimler Akademisi tarafından bastırılmış olan eserlerde halının ilk vatanının Orta Asya olduğu açıklanmıştır. Bundan başka Noyan Ula’da bulunan mezarlardan bir çok büyük küçük halı parçaları çıkarılmıştır. Yazılan bu eserler ve bulunan kalıntılardan anlaşıldığına göre, halının ilk vatanının, Türklerin çoban göçebe olarak yaşadığı bölgeler olduğu ortaya çıkmaktadır.

Eski devirlerden bugüne kadar halının en önemli hammaddesi yündür. Yünün elde edildiği koyuna Türkler öylesine önem vermişlerdir ki tarihte Karakoyunlular, Akkoyunlular adıyla devletler kurmuşlardır. Sene isimlerinden birisini de Koyun Yılı olarak kabul etmişlerdir. Profesör Rifiştal bir konferansında, “Koyun yetiştiren bir millet için halı imalatı pek tabii bir keyfiyettir” demiş ve halıcılığın tarihinin Türklerle birlikte başladığını vurgulamıştır.

Selçukluda Halıcılık

Halı Anadolu’ya ve İran’a Selçuklularla birlikte girmiştir. Ancak Anadolu’da ilk dokunan halılardan elimizde çok az sayıda parça kalmıştır. Yangınlar, savaşlar, yurt değiştirmeler, el değiştirmeler bizi bu hazineden mahrum bırakmıştır. Fakat halıcılık sanat dalı olarak Anadolu’da kalmış ve günümüze kadar da bütün ihtişamıyla devam ederek gelmiştir. Düğümlü halı ilk defa 11. Yüzyılda Selçuklulardın hakimiyeti ile görülmüştür. 1271-1272 yıllarında Anadolu’dan geçen Marka polo, seyahatnamesinde Dünyanın en güzel halılarının, en kaliteli halılarının Anadolu’da dokunduğunu yazmıştır. Konya, Kayseri, Sivas gibi şehirlere bu halıların imal edildiği merkezlerin başında geliyordu.

Selçuklu halılarında geometrik motiflerle zenginleştirilmiş bir desen dünyası vardır. İri kufi yazılı bordürler bu halıların en karakteristik özelliğidir. Bugün bu halıların karakteristik özellikleri, Anadolu’nun bazı yörelerinde halen yaşatılmaktadır. Bunlardan birisi de Kayseri’nin Yahyalı yöresidir. Selçuklular döneminde Anadolu’da dokunan bu zengin desenli halılardan, yalnızca o dönemin başşehri olan Konya’da bulunmaktadır. 16.yüzyılda İran halılarının ayrı bir özellik kazanmasına kadar burada da halı Selçuklulara has şeklini korumuştur. İran’da 16.yüzyıldan önce dokunan halılar geometrik desenli halılardır.

11. yüzyılda Anadolu’da başlayan halıcılık 13. ve 14. yüzyıllarda zirveye ulaşmıştır. 14. Yüzyılda daha çok küçük kareli, geometrik desenli halılar dokunmuştur. 12. Yüzyıl boyunca halı imalatı ev tezgahlarında dokunurken, 13. Yüzyılda atölye halıcılığına geçilmiş ve bu dönemde büyük ebatlı halılar dokunmuştur. Bu dönemden elimizde pek az örnekleri kalan kıymetli halılar, Avrupa saraylarını süslemiştir ve bu gün Avrupa müzelerinde yüzlercesi bulunmaktadır.

15.yüzyıl halıcılık tarihimizin karanlık bir dönemidir. Anadolu Selçuklularıyla birlikte 200 yılık saltanat süren halıcılık, 15.yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu döneminde yok olmuş gibidir. Bu döneme ait bir tek halı örneği bile günümüze gelmemiştir. Bu olay elbette o dönemde halı dokunmadığı anlamına gelmez. Çünkü geleneklerine bağlı Türk köylüsü en azından kendi ihtiyacını dokumaya devam etmiş olsa gerektir.

16. ve 17.yüzyılda Türk halıcılığı, ikinci parlak dönemini yaşamıştır. Bu devirde saray ve camilerin ihtiyacını karşılamak için çok miktarda halı dokunmuş ve desenlerde Osmanlı mimari sanatının izleri görülmeye başlanmıştır. Bu dönemde halıcılık yine ev ekonomisi biçimine dönüşmüş ve küçük tipte halılar dokunmuştur. Bu dönemdeki halılar, motif bakımından daha zengin ve teknik açıdan daha ince olmasına rağmen, Selçuklu dönemi halılarının kaile ve ihtişamına erişilememiştir.

18. ve 19.yüzyıllarda ihracata yönelik III. Dönem Türk halıcılığı diyebileceğimiz dönem başlamıştır. Bu dönemde halı ekonomik olarak değer kazanmış ve siparişe göre halı dokunduğundan sanat değeri ikinci planda kalmıştır. Günümüze kadar da bu özellik süregelmiştir. Bugün ülkemizin bir çok bölgesinde ev halıcılığı, atölye halıcılığı ve makine halıcılığı, kısmen geçmişin sanat geleneğine bağlı, ticari yönü ağırlıklı olarak sürdürülmektedir.

Halıcılığın Teknik Gelişimi

Kalite Tekniği ve Tezgah Yapısı:

Halıda kalite dendiği zaman ilk akla gelen, halının belli bir ölçü birimi içindeki düğüm sayısıdır. Halının enine ve boyuna 1 cm2 içindeki düğüm sayısı, o halının kalitesini ortaya koymaktadır. Bu ölçü içindeki düğüm sayısı arttıkça buna bağlı olarak halının kalitesi de yükselmektedir. Ancak halının mükemmel bir kaliteye sahip olmasını etkileyen düğüm sayısı dışında diğer faktörler de vardır. Bunlar: Halıda kullanılan hammaddenin kalitesi, Boya kalitesi, motiflerin hatasız dokunması, desen yerleştirmedeki özen, renk uyumu gibi faktörlerdir. Bunların dışında, düğüm çeşitli ve halının istenen hav yüksekliğinde tıraş edilmesi de halının kalitesini etkileyen özelliklerdir.

Halı günümüzde genellikle dik tezgahlarda dokunmaktadır. Daha önceki yüzyıllarda olduğu gibi, halen Anadolu’nun bazı yörelerinde yatık yer tezgahlarında da halı dokunmaktadır. Bazı bölgelerimizde ise duvara dayalı seyyar tezgahlarla da halı dokunmaktadır. Istar diye de bilinen dik tezgahların yapısı şu şekildedir: İki yan ağacı, alt ve üst bazılar, gücüleme çubuğu ve yatağı ile tezgahın iskeletinden oluşur. İskeletin yapısını boydan boya argaç denen çözgü ipi oluşturur. Dokunacak halının eni, boyu ve 10 cm deki düğüm sayısına göre yerde argaçlar hazırlanır. Bunlar çaprazlandıktan sonra üst bazıya sarılarak tezgaha alınır. Çözgüler alt bazıya çitileme çubuğu ile bağlanarak gerilir. Gücüleme tezgah üzerinde yapılır. Gücüleri açmak ve dolaşıklığı önlemek için, vargel ağacı ve dolaşık ağacı takılır.

Halıda üç önemli iplik sistemi vardır. Bunlar; Çözgü, Atkı ve Düğüm ipidir. Anadolu halılarında 17.yüzyıla gelinceye kadar çözgülerde yün iplikler kullanılmıştır. Bu yüzyıldan sonra pamuk ipliği kullanılmıştır. Atkılarda ise devamlı olarak yün iplikler kullanılmıştır. Bugün de aynı sistemde halı dokunmaya devam edilmektedir. Yani çözgülerde pamuk ipliği, atkı ve düğümlerde yün ipliği kullanılmaktadır. İpek halılar ise, atkılar ve çözgülerde ipek iplik kullanılmaktadır.

Halıda Renk ve Desen Oluşumu

İslâmiyet öncesi Türk halılarında ejder ve kuş resimleri ağırlıklı olmak üzere diğer hayvan resimleri halıda simetrik bir şekilde işlenmiştir. Renk olarak koyu mavi, kırmızı, yeşil renkler hakim renk olarak kullanılmıştır. Selçuklu dönemi halılarında ise geometrik desenlerin hakim olduğu büyük küçük madalyonlar halıda yer almıştır. Bu halılarda dal, yaprak, gül gibi tabiatta bulunan çiçekler süs olarak bulunmaz. Türk kızı karşısında hiçbir model bulunmadan, basit çizgilerden binbir çeşit yaratmış ve bu şekilleri halıya uyumlu bir şekilde aksettirmiştir. Selçuklulardan sonra günümüze kadar gelen zaman dilimi içinde bu asil şekiller devam etmekle beraber, gül, çiçek, sarmaşık, dal, yaprak gibi şekiller ağırlık kazanmış ve desen olarak kullanılmıştır.

Bugün desinatörler çok çeşitli motiflerden faydalanarak halı desenlerini çizmekte ve bunları halı dokuyanlara hazır olarak vermektedirler. Böyle olunca nakışlardaki asalet, düşüncelerdeki yaratma yeteneği kaybolmuş, taklide yönelik modeller çizilerek halılar bu modellerin ışığında dokunmaya başlanmıştır. Ülkemizde dokunan halılarda Türk motifleri hakim desen olarak yerini almıştır. Halıda çiğ renklerden kaçınılmış, koyu mavi, koyu kırmızı, yeşil, krem, kahverengi, sarı ve az olarak da siyah-beyaz renkler hakim renk olmuştur. Genellikle Anadolu’da dokunan halılarda sümbül, karanfil, lâle, nar çiçeği, çilek, asma filizi, çalı, çengel, mezar taşı, kilit, leğen, ibrik, sakal tarafı, güvercin, gonca, gül, çiçek demeti, kandil ve sarmaşık motifleri desen olarak kullanılmıştır. Yine İslâmiyetten önce Türk halılarında bulunan gamalı haç şeklindeki çapraz hatlar, halıda desen olarak işlenmiştir. Motiflerdeki renk uyumuna özen gösterilmesi, halının güzel bir görünüme sahip olması için ön şart olarak düşünülmüştür.

Halıda Boyama İşlemi

Boyama ve nakış halının değerini artıran önemli bir faktördür. Son yüzyıldan önce halıda hiç kimyasal boya kullanılmamıştır. Bundan altmış yıl öncesine kadar çeşitli bölgelerimizde yetişen bitkilerden tabii boyalar elde edilir ve halı ipleri bu boyalarla boyanırdı. Bu iş için Kayseri, Niğde ve Ankara civarında cihri çalıları yetiştirilirdi. Bunlardan altın sarısı renkler elde edilirdi. Bunun yanında taze ceviz kabuğu, soğan kabuğu, mazı, palamut, sarı ot kökü, ekliz otu kökü, somak, nar kabuğu gibi bitkilerden boya elde edilirdi. Bu boyalarla boyanan iplerle dokunan halıların yüzlerce yıl solmadan kaldığına şahit oluyoruz. Hatta bu boyalar yüzyıllar geçtikçe halıya daha güzel görünüm ve parlaklık vermektedir. Ancak bugün ne bu bitkiler yetiştirilmekte, ne de bu tür boyama yapılmaktadır.

Zamanla halı işi kârlı bir iş durumuna gelmiş, daha kısa sürede daha fazla ipin boyanması söz konusu olmuştur. Bu iş için kimyasal boyalar kullanılmaya başlanmıştır. Kimyasal boyaların kullanımıyla birlikte bitki boyacılığı da bir daha dirilmemek üzere tarihe gömülmüştür. Önceleri halıcılıkta alizarin boyaları kullanılmıştır. Bu boyalar nispeten dayanıklı boyalardı. Fakat bunun yerini şimdi anilin boyaları almıştır. Bu boyalar sayesinde halıcılık sanatı da çöküntüye uğramıştır. Bazı ülkeler halıcılıkta anilin boyalarının kullanılmasını yasaklamışlardır. Bunu uygulayan ülkelerin başında İran gelmektedir. Kalite kontrol esnasında bu tür boyaların halıda kullanıldığı görülürse, halının satışı yasaklanıp, uygunluk belgesi verilmemektedir.

Düğüm iplerinin bitkisel boya ile boyanmış olması antika halıların en belirgin özelliğidir. Bitkilerden elde edilen boyacılığın Anadolu’da bir sır gibi saklı olduğu araştırmalarımız sırasında görülmüştür. Babadan oğula geçen bu tecrübe bugün yok denecek kadar azalmıştır. Çeşitli bitkilerden belli terkiplerle öyle oyalar yapılmaktadır ki, bu boyalar Türkmenlerin, Yörüklerin, köylülerin kafalarında, düşüncelerinde gizli bir sır gibi yaşamaktadır. Bu tür bitkilerin yerleştirilmesi için ve kök boya elde edilmesi için gerekli teşvik önlemleri alındığı taktirde, halıcılığımız ekonomi için çok daha büyük katma değer yaratacak düzeye gelecektir.